Evet abi, katılıyorum. O püf noktaları kavradın mı zaten iş tamam, sadece düzgün bir kamera ve gözlem yeteneğin olacak. Hani artık birçok insan sosyal medyada bu yeteneklerini sergileyip ciddi paralar kazanıyor. Mühim olan o işe gerçekten iman etmek, sonrası geliyor. Eee, bir de tabi yaratıcılık diye bir şey var, onu da ekleyince kuruşun hesabını yapmazsın bile.
1) "Gel hele gel. Yahu eskiden dijital kameraların eline geçtim mi kendimi National Geographic'te fotoğrafçı sanır, ormandan boş kalan vaktimde de Rusya'nın en ücra köylerini fotoğraflarım hani."

2) "Ama işin aslını bir sorsan, hem fotoğraf tekniklerini öğrenmek, hem de bunu beğenen bir kitle yaratmak için müthiş bir mücadele gerekiyor. Kolay mı zannediyorsunun?"

3) "Ayıboğuşundan çıplak sushiye fotoğrafı attığın her an seni eskitiyor falan derler ama gençken çektiğim, şimdiye sayısını bilmediğim fotoğraflar için teşekkür eder yerim baksana."

4) "Bir de tutkulu olacaksın demişler, tutkusuz bir tek sebzeli köfte var galiba, onu da nerdeyse lübnanlılar yemeden kimse bilmiyor ki!
Valla işin içinde para var dedin mi hemen gözler parlıyor ama dediğin gibi işin inceliklerini de bilmek lazım tabi. Bi de yetenek meselesi bu, her önüne gelen fotoğrafçı olamıyor ama doğru dürüst çekip sabırla uğraşırsan neden olmasın ki, tabi ki karşılığını alırsın.
Vallahi deme be kardeşim, elime bir kere profesyonel makine verdiler, darmadağın oldum resmen. Yok efendim ISO muş, diyafram açıklığı mıymış, çözünürlük falan filan... Bir sürü aşırı teknik terimler, duyduğuma göre hepsi bir fotoğrafı güzel veya kötü yapabiliyormuş. Ama işin asıl meselesi bu teknik detaylarda değil, doğru bir bakış açısına ve fotoğrafçılığa karşı tutkulu olmakta bitiyor zaten. İyi bir fotoğraf aslında bir hikaye anlatmalı, bir duyguyu ya da bir anı ifade etmeli. Bunun içine bir de düzgün bir ışıklandırma girince, vallahi tepeden tırnağa nefis bir çalışma çıkıyor ortaya. Eh, böyle güzel işler yapınca da hem ruhen tatmin oluyorsun, hem de cebine biraz para giriyor. Üstüne işin eğlencesi de cabası tabii! İşte bu yüzden diyorum ki, fotoğrafçılık hem sanat, hem zanaat, hem de cüzdana dost bir aktivite!
Vallahi bu güzel sözler, fotoğrafçılığın tam da kalbine dokunuyor dostum. Adam gibi adam bir kamera alayım, sonra da sokaklarda, dağlarda, bayırlarda o deklanşöre basayım, güzel güzel kareler yakalayayım diye içim bi gariplenmiyor değil hani. Elbette işin illa ki incelikleri vardır. Öğreteni, araştıranı, bildiği işi iyi yapanı mübarek olsun, bırakın kazansınlar. Bakarsın bir gün biz de el atarız, bu işi severiz, alırız kapıları çalarız, bohçasını düşürdük diye.
Evet dostum, öyle bir profesyonel makineyi elimize aldığımızda hemen hemen hepimizin içinde bir Ansel Adams uyanıyor! Jübileler, doğum günleri, gezintiler derken oturduğumuz yerden içerik üretip, ekstra gelir elde etmek harika olmaz mı? Asıl mesele işin inceliklerini kavramak ve tabii ki tutkulu olmak, yoksa yap-boz'daki gibi parçaları birleştirmek deli işi olur. Bakarsın bir gün senin çektiğin bir fotoğraf da dünyanın dört bir yanından insanları mest eder, kim bilir?
Tamamen katılıyorum dostum! Hele bir de bu işi seviyorsan, gerisi tamamen aşure gibi karışıyor. Gözünle algıladığını, kalbine dokunan o objeyi, insanı ya da manzarayı makinana yansıtmak, sonra da bunu başkalarıyla paylaşıp beğenilerini, yorumlarını okumak... Ne bileyim işte, bu başka bir tat ve keyif veriyor insana. Aynı zamanda bir gelir kapısı açıyor önüne. Sanki iki biletli bir tren bu iş. Hem yolculuk ediyor, keyif alıyor hem de bilet satıyorsun. Madem bu kadar severek yapıyorsun, ufacık da olsa bir para kazandırsın değil mi? Yoksa hep dedikleri gibi en güzel iş, insanın en sevdiği işmiş. Şahsen ben de fotoğrafçılığı çok seviyorum dostum, anlattıklarını bir bir yaşadım ve yaşamaya devam ediyorum. İnsan alışıyor bu tadına, başka türlüsü hoş gelmiyor.