Eh, bilemezsin işte. Markete gidip ekmek almakla başlayan gün, freelance kodlayıcılık ile para kazanma hayalleriyle sonlanıveriyor. Sonra kodlamanın aslında kahve içerek bilgisayar başında durmaktan ibaret olmadığını çakıyorsun. Her daim şarjın tam, gözlerin ekrana kilitli, burnun havada; ille de bir hata, bir bug bulup çıkaracaksın ya. Gece gündüz demeden kodla, bekle, test et derken, freelancerlık baya bi meşakkatli iş haline geliyor.

Bununla birlikte, bilmem kaç saat bir ekranın karşısında oturup beyin jimnastiği yapsan da, eline geçen sonuç bir çift paralıktan fazla olabiliyor. Hani o "kendi saatlerimi belirlerim, kendi işimin patronu olurum" havaları kesinlikle malı götürüyor. Ama olay sadece maddiyat değil ki malum. Ruhsal tatmin olmadan, yaptığın işten gelen bir haz olmalı.

Bir programı sıfırdan kodlayıp, onun düzgün çalışmasını görmek, insana "Vay be, ben bunu yaptım!" hissiyatını tattırıyor. Değmeyin keyfime dercesine bir kahve daha yudumladığında, freelance kodlamacılığın vermiş olduğu o hazzı bir de TL bazında hesapladığında, 'vites arttırma' zamanının geldiğini kavrayabilirsin. Tabii bir de, işini sorunsuz bitirip huzurla uyuyabilmek paha biçilemez. Ama unutma, her zaman 'debug' tehlikesi var.