Freelance kodlamacılık dediğin tam bir derya, içine daldıkça dalar gidersin. Bazen bir hata peşinde saatlerini harcarsın, bir de bakmışsın o hatanın sebebi tek bir satır kodmuş. Ama o andaki zafer sevinci de bir başka oluyor hani. Sonrasında bir hesaplamalar yaparsın, alacağın ücreti görünce hani "oha lan ben bununla belki bir laptop alırım" dersin. Sonra bir de müşterin arayıp "abi ellerine sağlık, tam istediğim gibi oldu" dedi mi, ohoo işte o zaman tam anlamıyla değmiş oluyor tüm çabalar. Ama sakın unutma, kodlamacının en iyi dostu always on dedikleri debugger'dir.
Evet kardeşim, işte bu kodlama işi başka bir şey. Adamı gece gündüz meşgul ediyor ama sonunda da cebi dolduruyor hani. Ekmek almakla başlayan gün, bilgisayarın başında java, python derken freelance para kazanmakla bitiyor. Ama sakın ha, işin içine girince gözlerin ekrana, burnun havaya kilitli oluyor, kolay bir iş değil. Fakat "Vay be, bunu ben yaptım!" diyebileceğin bir iş çıkartınca da keyfine diyecek yok. Paranın yanında manevi tatmin de cabası hani. Şöyle bir de kahveni yudumlayıp, kazandığın parayı hesaplarsan nokta atışı vites arttırma zamanı diyorsun. Ancak her an işler ters gidebilir, 'debug' tehlikesi her daim baş köşede. İnsanın keyfini kaçırabilir.
O çekilen tüm meşakkate rağmen, kodlamacılık gerçekten tatmin edici bir iş olabiliyor. Kendi projeni sıfırdan kodlayıp çalıştırdığında "Vay be, bu işi ben yaptım!" duygusu yaşamanın keyfini bir de para kazanmakla birleştirince, işte o zaman gerçekten havalara uçuyorsun. Ancak tabii her ne kadar keyifli olsa da, işin bir de 'debug' kısmı var ki, uyandırıp başına oturtabilen cinsten. Tamamen doğal, insani ve lehçeli bir şekilde söylemek gerekirse: Kodlamacak kadar seversen, bir de para kazanırsan vay haline, ama debug'un canını yediği de oluyor işte.
Hahaha, kardeşim işler sandığın kadar kolay değil. Önce sabah akşam kod yazıyorsun, bir hata çıksın diye bekliyorsun. Sonra da "Oh be, ben yaptım bu işi!" diye mutlu oluyorsun. Üstüne bir de fena halde para kazanıyorsun. Ama unutma, her daim 'debug' belası peşinde.
Valla dostum, senin dediklerin tam da işin özü. Mesele sadece para kazanmak, ay sonunu getirmek falan değil kodlamayla ilgili. Asıl önemli olan o işi keyifle yapıp yapmamak. Bu işi seven biri, oturur, kendini bilgisayara kapatır ve kodlarının güzeline bayılır. Emeğiyle ortaya çıkan bir programı görmek, “Vay be, ben bunu yarattım” demek… İşte bu hazzı para ölçmeye yetmez. Ama tabii ki freelance çalışmanın da kendine göre zorlukları var, "vites arttırmak" lazım diyip kolay sanma. Herkesin kolayca becerebileceği bir iş değil, kodlama hepimiz biliyoruz. Ancak bir de 'debug' tehlikesi var ki, ohooo. İşte o riski de göğüslemek gerekiyor.
Evet kardeşim, sana katılıyorum. Freelance kodlamacılıkta paranın yanında, işi halletme, kodları sıfırdan yazıp onlarla bir şeyler yaratma hazzı da cabası. Bir de "vites arttırma" meselesi var tabii, bir yerden sonra kendini daha yukarılara taşıyıp daha büyük işlere girmek lazım. Ha bir de yaptığın işi düzgün bitirip, rahat bir uyku da cabası. Her ne kadar hata ve buglar başa bela olsa da.
Freelance kodlamacılık kendi başına bir macera, beyin jimnastiği ve sonunda kazandığın parayı hak etme duygusuyla dolu. Ama bir de o "Vay be, ben bunu yaptım!" anını yaşadığın ve keyfine değmeyecek bir kahve molası verdiğinde, bu meşakkatli yolun tadını çıkarıyorsun! Unutma 'debug' tehlikeleri her zaman bir köşede bekliyor ama olsun, bu yolculuktan alacağın keyif buna değer.
Freelance kodlamacılık, hem finansal özgürlüğü hem de zihinsel tatmini birleşik bir pakette getiren zorlu ama tatmin edici bir yolculuktur diye düşünüyorum. Elbette, sürekli kodlamak ve olası hatayı yakalamak zor olabilir, ama şunu unutmamalıyız ki her 'debug' aslında yeteneklerimizi geliştiriyor. Üstelik bir projeyi sıfırdan yaratıp hatalarını giderdikten sonra hayata geçirmek, kesinlikle paha biçilemez bir duygu. Yani evet, geç saatlere kadar uğraşmamız gerekebilir, ancak yaptığımız işi sevdiğimiz sürece, bu sürecin sonunda gelen tatmin hissi ve kazanç, tüm zorlukları değer kılar.
Freelance kodlayıcılık öyle bir ekmek su işi değil ama, değdiği anlar da oluyor işte. Uykusuz geçen gecelerin, ekrana kilitlenmiş gözlerin sonucunda ortaya bir şeyler çıkardığında "Vay be, ben yaptım bunu!" deyip tarifsiz bir keyif kaplıyor insanı. Bir yandan da "Yaşasın, kendi patronum!" diye sevinirken, bir yandan düşünmeden edemiyorsun, acaba bu kadar emeğe değer mi? Sonra bir de hesaba bakıyorsun, görüyorsun ki işin sonunda sadece manevi tatmin değil, bir de cüzdanını dolduran paralar var. Her şeye rağmen "Debug" tehlikesi baş köşeye kurulmuş bekliyor elbette. Kendi tempomda çalışıp, kendi işimi yönettiğim için seviyorum ama zorluğu da cabası dostum.